kutlu adalı

tapba lamarina
kutlu adalı'nın 4 Temmuz 1996 tarihinde yenidüzen gazetesi'nde "mavi kıbrıs notları" köşesinde yayınlanan son yazısı:

sopa ve sıpa
"Anavatan-Yavruvatan" politikasından vazgeçmeliyiz. Bu politikanın ruhunda acındırma vardır, acizlik vardır, sızlanma vardır, dilenme vardır, tembellik vardır, kolaycılık vardır, hazırlopçuluk vardır. Ananın memesindeki sütü, emme basma, tulumba gibi emerek sömürme vardır, muhtaçlık vardır, boyun eğme vardır, şamar vardır, tokat vardır, tekme vardır, baskı vardır, sopa vardır, ama kişilik, kimlik, gurur, onur yoktur.

İnsan Anavatan-Yavruvatan politikasına yattı mı politika, siyaset üretemez, kültürü de yok olur, toplumsal yapısı da, kendine özgü yasaları, kuralları, tüzükleri giderek yok olur, Anavatan hukukuna teslim olur. Köylüsünden askerine, manavından memuruna, öğrencisinden öğretmenine, polisinden aşçısına, bakkalından bankacısına, makinistinden işçisine, hacısından hocasına gazetecisinden gazetesine, adi suçlusundan mali suçlusuna devletin yapısı değişir.

Devlet dediğin kuruluşun başı dik olur. Siyasal ve bağımsız erk sahibi olan halkı, nüfusu, başkanı, hükümeti, meclisi, kurum ve kuruluşları olur. Dış denetlemelere, baskılara, dayatmalara bağlı olmaz. Devlet Başkanı, kendi devletini temsil eder. Devlet Adamı, kendi yönetimi altında örgütlenmiş halkına karşı sorumluluk duyar. Ülkesinin değerlerini koruru, üretimini başkalarına teslim etmez, tüketici durumuna düşürmez. İnsanını yoksullaştırmaz, göçe zorlamaz, nüfusunu eritmez, gelen Türk, giden Türk demez. Halkına değer verir, halkına saygı duyar halkını yüceltmeye çalışır, ezdirmek için politika üretip koltuk işgal etmez. Bir devlet Başkanı, bir Devlet Adamı Anavatan-Yavruvatan politikasına yattı mı, elini de kaybeder kolunu da.

Çok sürmez boynunu da kaybeder, ne devleti kalır, ne cemaati, ülkesini kaymakamlar, valiler yönetir, han kapısına dönmüş yavruvatanın her köşesinden Ahlar Vahlar baykuş sesi gibi acı acı yükselir.

Anavatan-Yavruvatan politikası, gelen Türk giden Türk, ölen Türk, öldüren Türk politikasını doğurmuştur. Bu politikanın altında ezilen halk sesini çıkaramaz, özgürlüğünü, bağımsızlığını, kimliğini, kişiliğini göremez olmuştur. Şairler bile Anavatan edebiyatı içinde eriyip gitme zaafına düşmüşlerdir. Dikkat edilirse "Ah, vah" sesleri hep adi suçlar, hırsızlıklar, soygunlar, kaçakcılıklar, tecavüzler, cinayetler arttıkca yükseliyor. Devlet yok olmuş, nüfus eriyip gitmiş, değişime uğramış kimse ağzını açıp "Ah–vah" etmiyor. Bir hırsızlık, bir tecavüz, bir soygun, bir cinayet olayı karşısında çıkartılan "Ah-Vah!" seslerinin güncel olaylara tepki niteliği dışında bir etkisi olamaz. Bu adi olaylar karşısında "Ah,Vah" çekeceğimize kişiliğimize, kimliğimize, özgürlüğümüze sahip çıkmalıyız.

Geçtiğimiz hafta "Anavatan-Yavruvatan, gelen Türk giden Türk" politikasıyla uyutulmuş, maaşa ve yardımlara bağlanmış halktan yine "Ah-Vah!" sesleri yükseldi. Kimin nasırına basıldı, kim öldürüldü, kaç bıçak darbesi yedi, diye günlük toplumsal dedikodu altında merağımızı gidermeye çalışırken, bir de ne görelim bir şehit kızını kaçırmışlar, tecavüz edip kaçmışlar. Herkes işini gücünü bıraktı "F" adlı şehit kızının Filiz mi, Fidanı mı, Feride mi, Meriha mı, Fatma mı, Fatoş mu, Firdevs mi olduğunu öğrenmeye koyuldu. Herkesin merağı nasıl oldu, kim yaptı, nasıl yaptı?

- Böyle şey olur mu?
- Olur, daha da olacak!
- Böyle şey yapılır mı?
- Yapılır, daha da beteri yapılacak!

Eğer kimliği, kişiliği, her şeyi elinden alınmış bir toplum durumuna düşmüşsek ve hiçbir tepki gösterememişsek, vatansever solcuları, aydınları, yazarları, öğretmenleri, sendika yöneticilerini, işçileri hain gözlerle görmüşsek, seçimlerde oyumuzu yanlış politikacılara vermişsek, başımıza her şey gelecektir. Boyun eğdiğimiz, sindiğimiz sürece eriyip yok olmamız açınılmazdır. "Anavatan-Yavruvatan" söyleminin cazibesine pek kapılmayınız.

Yavru elden gitmiştir, ortada artık Ana vardır.

Ana bu, döver de, sever de!

Şehit kızına tecavüz edenlere, çok şükür henüz nesli tükenmemiş olan Yargıç ne demiş:

"KKTC Dingo'nun Hanı değildir...

Sizin yüzünüzden bu toplum rüyasında bile görmediği suçları ve çirkinlikleri görmeye başladı..."

Gerçek şu ki, malesef KKTC Dingo'nun Hanından daha beterdir.

Bu handa A'dan Z'ye her şey değişmiştir. Değişmeyen saf kalan yalnız yargıçlardır, savcılardır, avukatlardır. Çok yakın gelecekte onlarda Anavatanlaştırılacaklardır. Ve böyle gerçeği dile getiren İlker Sertbay gibi nesli nadir bulunan yargıçların yerini "Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin" diyen yargıçlar olacaktır.

salamis nekropolü

ganca
Yaklaşık olarak 4 mil karelik bir alanda bulunan Salamis Nekropol'u, Enkomi'den Salamis ormanının batı ucu ve St. Barnabas Manastırına dek uzanır. Açığa çıkarılan mezarlar arasında görülen bir kısım mezarlar yapısal biçimler ve zengin buluntularından dolayı Kral mezarları diye adlandırılmıştır.

Başlıca mimari özellikleri, mezar odası önünde yer alan geniş, uzun ve meyilli alanlardır. Burada cenaze arabasını çeken atlar ölünün şerefine kurban edilip, yağ, şarap veya bal dolu küpler burada sıralanmaktadır. Araştırmalar mezarların M.Ö. 8. yy'da yapıldıklarını ve M.S. 4. yy'a değin kullanıldıklarını gösterir. Özellikle 47, 50 ve 79 nolu kral mezarlarında zengin buluntulara rastlanmıştır. Bunlardan 50 nolu mezar, St. Catherine'e adanan küçük bir kilise olarak da kullanılmaktadır. Hıristiyanlık dinini benimseyen St. Catherine'in Salamis yöneticisi dayısı tarafından buraya hapsedildiğine inanıldığından, St. Catherine Hapishanesi olarak da anılmaktadır. Yapılan kazılarda, mezarların içinde çeşitli çanak, çömlek, tunç ve fildişi nesneler ve kurban edilmiş atların iskeletlerine rastlanmıştır.

yasemin

goncoloz
Kıbrıs'ın en güzel çiçeklerden biridir. hoş kokusunun bulunduğu yeri ferahlattığına inanılır. yasemin toplayıp dizmek bir gelenektir. Yaz aylarında akşam üzeri olmadan tomurcuk yaseminler toplanır. eğer erken saatlerde özellikle kıbrıs sıcağında toplanırsa yasemin akşam serinine ulaşmadan solmaya başlar. Henüz çiçeğin yaprakları tam açmadan, uçları sivriyken tek tek toplamak gerekir. bir iğne yardımıyla sap kısımları tek tek ipe dizilir. beyaz çiçek kısmına dikkat etmek gerekir. yapraklar ezilebilir.

ipe dizilen yaseminler asılır ve çiçeklerin açması beklenir. Akşam üzeri hava serinleyince tomurcukları açılan yaseminler hoş bir koku yaymaya başlar. Dileyen, tıpkı bir kolye gibi boynuna geçir ya da evin bir köşesine asar.

efsane ameno pro videosu

ganca
sosyal medya özellikle youtube tarihinin açık ara en ofansif mizahı. tabii yine kıbrıs'tan çıkmıştır.



videonun tamamı için;
https://www.youtube.com/watch?v=NXsyRAPU8g0

ali hoca

beytambal galsin
Cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası şefi. konserlerinde sadece orkestrayı yönetmekle kalmaz kıvırcık kabarık saçlarının arasında yuva yapmış kuşları da yönetir.

akkule mescidi

ad victoriam
Mağusa surlarının kara kapısı geçidinin şehre bakan tarafında olup kesme taştan yapılmıştır. Kitabesi hicri 1028 (1619) tarihlidir. Çarpık bir planı olan yapı pencere düzeniyle klasik üslubu yansıtmaktadır. Sivri kemerli üst pencere sırasının üzerinde orijinal taş çörtenler vardır. Ahşap pencere ve kapı kanatları kabartma baklava motifleriyle bezenmiştir. Mescidin düz çatısını kuzey-güney yönünde uzanan tek kemer sırası taşımaktadır. Klasik üslupta mukarnaslı bir mihrabı bulunan mescidin minaresi yoktur. Önünde sivri kemerli klasik bir kemer yer almaktaydı.

Kesmetaştan olan, kale duvarlarına bitişik yapının kuzeydoğu duvarının önünde eskilerde bir Osmanlı çeşmesinin olduğu kimi fotoğraflarda görülmektedir. Akkule Mescidi'nin özgün kapısı harap olduğundan kapının yerine 18. yüzyılda yeni bir kapı yapıldı. Bu kapının üzerinde duran mermerde “Camiler Allah'a vakfedilmiş olduğundan Allah'tan başka kimseye tapmayınız.” ayeti yazılıdır. Mihrap üstündeyse yazılı tablet bulunmaktadır.

beytambal

beytambal galsin
arkada kalan mallar, beddua sözü.
arapça'dan beytambal 'beyt-ül mâl' maliye hazinesi. mülkünüzün bir parçası. başlangıçta kıbrıslı türkler bu kelimeyi yaygın olarak terk etmek, arkada bırakmak anlamında kullandılar.
beytambal ve zamanla aşağılayıcı bir anlam kazandı.
rumcası aς μείνουσιν μαύρα που την κκελλέν σου
anlamı: kıbrıs ağzında “başından beytambal galsın”anlamındadır.
επί παραίτησης από κάποιο έργοπου ενδιαφέρει τρίτο πρόσωπο: anlamı: üçüncü kişiyi ilgilendiren bir olayda kişinin cayması.
rumca örnek cümle: Τζαι τα χωράφκια ας μείνουσινμαύρα που την κκελλέν σου.
anlamı: tarlalar da başından beytambal galsın.
Kıbrıs Türk Ve Rum Ağızlarında Söyleyiş Benzerlikleri, mahmut islamoğlu - şevket öznur, halkbilimi, sayı 55,

nestoryen kilisesi

ganca
Mağusa'da yaşayan Suriyeliler (Keldaniler) için Françis Lakhas isimli Suriyeli bir tüccar tarafından 1339 yılında yaptırılmıştır. Kilisede deve resimleri ve Nestoryenlerin dini törenlerinde kullandıkları dil olan Süryanice yazılar vardır. Çan kulesi ve yan bölümler sonradan eklenmiştir. Giriş çok sade olup, üzerinde güzel bir gül pencere bulunmaktadır. Teraslı tavan süslü dirseklerle desteklenmiştir. Bu kilise Ortodoks Rumlara teslim edildikten sonra adı "Ayios Georgihios Ksorinos" (Sürgüncü Aya Yorgi) olarak değiştirildi. Bu konu ile ilgili günümüze kadar gelen bir de inanış vardır. Düşmanlarından kurtulmak isteyen bir kimsenin bu kilisenin döşemesinden bir miktar toprak veya toz alıp düşmanının evine bırakması halinde söz konusu kişinin bir yıl içerisinde öleceğine veya adayı terk edeceğine inanılmaktadır.

kilisenin kuzey ve güney kanatlarına iki koridor ile yarım kubbe ilave edilerek büyük oranda genişletildiği bildiriliyor. Söz konusu kilise 1956 yılına kadar İngiliz Dönemi'nde Rum toplumunca 1956 yılına kadar sürekli olarak kullanılmıştır. Kilise daha sonra 57 yıllık aradan sonra 2013 yılında yeniden Kıbrıslı Rumların ibadetine açılmıştır. Günümüzde kilisede ayin yapılmasına kısıtlı izin verilse de dönem dönem ayinler gerçekleştirilip adada bir barış ve hoşgörü kültürünün gelişmesine olanak sağlanmaktadır

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol